19 Ağustos 2013 Pazartesi
17 AĞUSTOS MARMARA DEPREMİ
17 ağustos 1999 yılında meydana gelen bu deprem 60.000 e yakın can aldı. fakat ükümet tarafından bu kaybın sadece 5 te 1 i açıklandı ve televizyonlardaki haberlerde kayıp sayısı 12.000 i geçemedi uzun süre. izmit merkezli gerçekleşen bu depremin şiddeti amerika tarafından 9.6 olarak açıklansada hükümet bunu reddederek sarsıntının şiddetini 7.4 olarak açıkladı.
bir "17 ağustos 1999 depremi" hikayesi:
"iki kişilik bir aile istanbul'a doğru yol almaktadır. bu arada yalova'dan geçerler. yol üstünde bir tanıdıklarının yazlıkları vardır. gece geç olmuştur ama yine de ışıklarının yandığını görünce eski dostlarının 5. kattaki evlerine bir ziyaret yapmaya karar verirler. umdukları gibi de olur. eski dostları yatmamıştır ve onları güler yüzle ve sıcak olarak karşılarlar. bir süre hoşbeşten sonra evsahipleri daha yazlığa o gün geldikleri için evde ikram edilecek birşey olmadığını hatırlarlar. binanın altında da gece geç saatlere kadar açık olan bir market vardır. yaşlıca insanlar oldukları için de herhangi biri onca şeyi tek başına taşıyamayacaktır. misafirlerinden izin isteyerek aşağıya markete inerler. sonunu tahmin edebilirsiniz, tam onlar marketteyken deprem olur, ev sahipleri için marketten kendilerini dışarıya atmak kolay olmuştur. ama yukarıdaki misafirler göçük altında kalarak can verirler..."
18 Ağustos 2013 Pazar
Pİ SAYISI
Pi, her türlü matematik işlemince büyük önem taşıyan çok ilginç bir sayıdır. Matematiğin birçok hesaplamasında örneğin; daireler, yaylar, pendulumlar gibi… pi sayısına rastlarız.
Genellikle bilinen en basit pi sayısı pek fazla birşey ifade etmese de yaygınca kullanılır ve bubakımdan anlamlıdır. Bu sayı aslında bir orandır ve dairenin çevresinin çapına bölümünden elde edilir. Bu oran 3,14 olarak bilinir. Bunu kendiniz de ölçebilirsiniz, mesela evde herhangi bir dairesel cisim bulun fakat mümkün olduğunca büyük olmasına dikkat edin. Elinizde bir bardak var diyelim, eğer bir mezura ile bardağın önce çevresini daha sonra da çapını ölçüp bölerseniz her zaman 3.14 sonucuna ulaşırsınız. Tabi sonucun aslına en yakın olması içingerçekten hassas bir ölçüm yapmak gerekir.
Yukarıdaki animasyonda pi sayısının ispatı olarak 1.27 inçlik çapa sahip bir dairenin doğrusal olarak açıldığında 4 inçlik bir mesafeye karşılık geldiği gösteriliyor . Anlaşılacağı üzere 4 inç(çevre) / 1.27 (çap) = 3.14′tür.
Görüldüğü üzere pi sayısı aslında çok basit bir temele sahiptir ve değiştirilemez bir sabit orandır. Fakat aynı zamanda Pi sayısı bir irrasyonel sayı olduğundan, hiçbir zaman sonlu bir tamsayı düzeninde ifade edilemez ve virgülden sonra sonsuz sayıda tekrarsız rakam içerir. Babilliler’den beri ortadoğu ve akdeniz uygarlıklarının pi sayısının varlığından haberdar oldukları bilinmektedir. Farklı antik uygarlıklar pi sayısı için farklı sayıları kullanmıştır. Örneğin MÖ 2000 yılı dolaylarında Babilliler π = 3 1/8, Antik Mısırlılar ise π = 256/81 yani yaklaşık 3,1605′i kullanmaktaydı. Yine de çok uzunca bir süre π’nin bir irrasyonel sayı olup olmadığı anlaşılamamıştır. 1761 yılında Johann Heinrich Lambert’in yayımladığı ispatla sabitin irrasyonel bir sayı olduğu kanıtlanmıştır. Günlük kullanımda basitçe 3,1416 olarak ifade edilmesine rağmen gerçek değerini ifade etmek için periyodik olarak tekrar etmeyen sonsuz sayıda basamağa ihtiyaç vardır. İlk 65 basamağa kadar ondalık açılımı şöyledir:
3, 14159 26535 89793 23846 26433 83279 50288 41971 69399 37510 58209 74944 5923
Günümüzde pi sayısının virgülden sonraki en fazla basamağını hesaplayabilmek üzere birtakım yarışmalar yapılmaktadır. Şu an rekorun virgülden sonra 73 milyar basamak olduğu bilinmektedir.
Tarihçe
Pi sayısı Babiller, Eski Mısırlılar ve pek çok eski uygarlık tarafından biliniyordu. Onlar, tüm çemberlerin çevresinin çapına bölümünün sabit bir sayıya eşit olduğunu fark etmişlerdi. Bu sabit sayının bulunması artık çapı bilinen her çemberin çevresinin hesaplanmasına imkan tanıyordu. M.Ö. 2000 yılı civarında Babiller p sayısını 31/8 ya da 3,125 olarak kullanıyordu. Eski Yunanda karekök 10 ya da 3,162 sayısı kullanıldı. Arhimedes ise (M.Ö 287 – 212) 3 10/71 ve 3 1/7 sayısını p sayısı olarak kullandı.
Pi sayısı Babiller, Eski Mısırlılar ve pek çok eski uygarlık tarafından biliniyordu. Onlar, tüm çemberlerin çevresinin çapına bölümünün sabit bir sayıya eşit olduğunu fark etmişlerdi. Bu sabit sayının bulunması artık çapı bilinen her çemberin çevresinin hesaplanmasına imkan tanıyordu. M.Ö. 2000 yılı civarında Babiller p sayısını 31/8 ya da 3,125 olarak kullanıyordu. Eski Yunanda karekök 10 ya da 3,162 sayısı kullanıldı. Arhimedes ise (M.Ö 287 – 212) 3 10/71 ve 3 1/7 sayısını p sayısı olarak kullandı.
M.S. 500 yılı civarında p sayısı için 3,1415929 olarak kullanıyordu. 1424 yılında İran’da virgülden sonraki on altı basamağı doğru olarak biliniyordu. 1596 yılında Alman Ludolph van Ceulen, p nin virgülden sonraki yirmi basamağını hesapladı ve bu sayı Avrupa’da Ludolph sabiti olarak bilindi. O tarihten sonra p sayısının virgülden sonraki milyarlarca basamağı hesaplanmıştır.
HAYATI:
Eski Yunanmatematikçisi ve fizikçisidir . (Syracusa M.Ö. 287 – Syracusa M.Ö. 212). Öğrenimini tamamlamak ve ünlü matematikçi Eukleides’in derslerini izlemek üzere Antik Çağ’ın kültür merkezi olan İskenderiye’ye gitti. Yerkürenin çevresini zamanına göre çok iyi bir yaklaşımla veren Eratosthenes ile tanıştı. Yurduna döndükten sonra matematik, fizik ve astronomiyle uğraştı. M.Ö. 215′te Konsül Marcellus komutasındaki Roma Ordusu’na karşı Syracusa Kenti’nin savunmasmda yer aldı. Bu savunmada çok uzak mesafelere ok ve taş atan mekanik aletler yaptığı aynca kurduğu ayna sistemiyle güneş ışınlarını Roma Donanması üzerine odaklayarak gemileri yaktığı söylenir. M.Ö. 212′de Marcellus’un askerleri kente girdiğinde ünlü bilim adamı kum üzerine çizdiği bir geometri problemiyle uğraşırken bir Romalı askerin sorusuna karşılık vermediği için öldürüldü.
İCATLARI:
Eski Yunan
İCATLARI:
Kaldıraç aleti, kullanış açısından pratik olmakla birlikte, yararı çok eskiden bilmen, farklı ve geniş uygulama alanları olan bir ilkeye dayanır. Helenist dönemden, 2000 yıl öncesine uzanan Asur ve Mısır uygarlıklarına ait pek çok yapı ve yontularda ilkenin örneklendiği bilinmektedir. Archimedes’in yaptığı ilkeyi teorik yönden temellendirmek olmuştur. Archimedes, “Eşit olmayan iki ağırlık, destek noktasından bu ağırlıklarla ters orantılı mesafelerde dengelenir,” diye dile getirdiği ilkeyi bir yasa (ya da teorem) olarak ispatlama yoluna gider.
Nitekim Archimedes ispatında şu iki önermeyi öncül olarak almıştır:
(1) Destek noktasından eşit uzaklıkta bulunan eşit ağırlıklar dengede kalır.
(2) Destek noktasından eşit olmayan uzaklıklardaki eşit ağırlıklar dengeyi bozar; daha uzakta olan ağır basar.
Archimedes, bu iki önermenin kaldıraç ilkesini (ya da bu ilkeye eşdeğer olan çekim merkez ilkesini) içerdiğini sezmiş, sezgisini mantıksal yoldan kanıtlamak istemişti. Böylece geometri dışı bir çalışma alanında, hem ideal gördüğü geometrik modeli gerçekleştirmiş, hem de öncül olarak aldığı iki önermeye dayanarak kaldıraç ilkesini ispatlamış oluyordu.
Archimedes kuşkusuz antik dünyanın ilk ve en büyük bilim adamıydı. Bugün dünyamıza gözlerini açsa, ne bilimimiz, ne de bilime dayalı teknolojimiz onu fazla şaşırtmayacaktır, herhalde! Onun çoğu kez gözden kaçan ama belki de en büyük başarısı araştırma etkinliğinde gözlem ile ussal çıkarımı birleştirmesi, modern anlamda bilimsel yöntemin ilk özgün örneğini ortaya koymuş olmasıdır.
Eşit olmayan ağırlıklar eşit olmayan kollarda aşağıdaki koşul sağlandığında dengede kalırlar: f1 · a = f2 · b
Bu çalışmalarına dayanarak söylediği “Bana bir dayanak noktası verin Dünya’yı yerinden oynatayım.” sözü yüzyıllardan beri dillerden düşmemiştir.
Bu çalışmalarına dayanarak söylediği “Bana bir dayanak noktası verin Dünya’yı yerinden oynatayım.” sözü yüzyıllardan beri dillerden düşmemiştir.
Archimedes ‘in yaşadığı dönemin ne denli ilerisinde olduğunu gösteren bir kanıtı da Rönesans’ın eşsiz dehası Leonardo da Vinci’nin ona gösterdiği özel ilgide bulmaktayız. Leonardo, Archimedes ‘in bıraktığı yazılı metinleri elde etmek için inanılmaz bir çaba içine girmiş, kimi çalışmalarında onu örnek almıştı. Mekanik alandaki tüm buluş ve icatlarına karşın, Archimedes’in asıl ilgi odağı geometri idi. Öyle ki, bir silindirin oylumunun, içine yerleştirilen bir kürenin oylumuna olan oranı üzerindeki buluşunu en büyük başarısı sayıyordu.
Övündüğü bir başka buluşu da, giderek artan sayıda kenarlı düzgün poligon kullanarak dairenin çevresiyle çapının oranının (3 tam 10/71)’den büyük (3 tam 1/7)’den küçük olduğunu saptamasıydı. Romalıları, Siraküz’ü işgalden üç yıl alıkoyan savaş araçlarının yanı sıra, icat ettiği diğer mekanik aygıt ve oyuncaklar kendi gözünde yalnızca boş zamanlarını dolduran eğlendirici işlerdi.
Roma generali Marcellus, Siraküza’yı kuşattığında, Arşimet mühendisin yapmış olduğu silahlar nedeniyle şehri almakta çok zorlanmıştı. Bunların çoğu mekanik düzeneklerdi ve bazı bilimsel kurallardan ilham alınarak tasarlanmıştı. Örneğin, makaralar yardımıyla çok ağır taşlar burçlara kadar çıkarılıyor ve mancınıklarla çok uzaklara fırlatılıyordu. Hatta Arşimet’in aynalar kullanmak suretiyle Roma donanmasını yaktığı da rivayet edilmektedir. Ancak bütün bunlara karşın M.Ö. 212 yılında Romalılar Sirakuza’yı zapt ettiler ve şehrin diğer ileri gelenleriyle birlikte Arşimet’i de öldürdüler.
Kum Sayacı çalışmasına göre; “bu sırada Arşimet kum üzerine çizdiği çemberlerle hesaplar yapmaktadır. Elinde boynuna vurulmak üzere kaldırılan bir kılıçla yaklaşan romalı askere aldırmaz bile. Başını hesaplarından kaldırmadan “çemberlerime dokunma” der. Arşimet’in kesik başı çemberlerin arasına düşer.”
Kum Sayacı çalışmasına göre; “bu sırada Arşimet kum üzerine çizdiği çemberlerle hesaplar yapmaktadır. Elinde boynuna vurulmak üzere kaldırılan bir kılıçla yaklaşan romalı askere aldırmaz bile. Başını hesaplarından kaldırmadan “çemberlerime dokunma” der. Arşimet’in kesik başı çemberlerin arasına düşer.”
Arşimet ‘in bu kanunu doğada tesadüflere yer olmadığını, her zaman aynı koşullarda aynı sonuçlara ulaşılacağını göstermiştir. Arşimet, 26 yüzyıl önce, modern bilimsel yöntem anlayışına çok yakın bir anlayışla, bugün de geçerli olan statik ve hidrostatik kanunlarını bulmuş ve bu katkılarıyla bilim tarihinin en büyük üç kahramanından biri olmaya hak kazanmıştır.
LOGORİTMA'NIN BULUNUŞU
Logaritma (Yunanca: λόγἀριθμός), 17. yüzyılın başında hesapları hızlandırmak için yapılan bir buluştur. 300 yıldan daha uzun bir zaman, temel bir hesap metodu olmuştur. 19. yüzyılda masa hesap makinalarının doğuşu ve yirminci yüzyılda elektronik hesap makinalarının ortaya çıkışı, logaritmaya olan ihtiyacı azaltmıştır.Logaritmalı hesap makinalari da mevcuttur. Ancak logaritmik fonksiyonların teorik ve uygulamalı matematikte özel bir yeri vardır.Çünkü bu makinalar süper iletken teknolojisi ile üretilen oldukça pahalı cihazlardır.
Logaritma, birbirinden habersiz çalışan iki kişi tarafından keşfedilmiştir. Bunlar; 1614'te İskoçyalı George Napier ve 1620'de İsviçreli Joost Bürgin'dir.
Logaritma üzerinde önemli çalışmaları olan bir Türk bilgini de Gelenbevi İsmail Efendi'dir. Kendisi büyük bir matematikçi olup, mantıkla da uğraşmıştır. 1730-1790 yıllarında yaşayan bu büyük alimin Logaritma Risalesi isimli çok açık, anlaşılır yazılmış bir eseri mevcuttur. Bu risaledeki metinler, bilim insanlarına hesap yapabilen bir cihaz tasarlama fikrini vermiştir.İsmail Efendinin bilim dünyasına bu açıdan bakıldığında büyük katkıları olduğu açıkça farkedilmektedir. Logaritmanın Türkiye'ye gelişine ve uygulanışına dair en detaylı bilgileri veren bilimsel bir makalede [1] bu konu bilim tarihi bakımından ve Salih Murat Üzdilek'in hatıralarıyla beraber açıklanmakta ve Türkiye'de logaritma konusunda ilk çalışmanın Halifezade İsmail Efendi tarafından 1765 yılında yayınlanan Tuhfe-i Behic-i Rasini Tercüme-i Zic-i Kasini adlı yazma tercüme eser olduğu ve logaritmanın Türkiye'ye Batı'dan J. Cassini üzerinden yapılma tercümeyle geldiğini kabul etmek gerektiği gösterilmektedir
İLK DEFA SIFIRIN KULLANILMASI
Birçok skalada sıfır başlangıç ya da nötr bölgeyi temsil eder. Sayı doğrusunda sıfırın sağı artı, solu eksi değerleri barındırır. Sıcaklık derecelendirmelerinde sıfırın yeri derecelendirme sistemine göre değişir. Örneğin Kelvin derecinde sıfır noktası -273 °C'ye (mutlak sıcaklık) denk gelmektedir. Celsius derecesinde ise 0 noktası suyun erime/donma noktası olarak alınmıştır.
Sıfırın MÖ 450 yıllarında Orta Amerika'da yaşayan Maya kabilesinde kullanıldığına dair kanıtlar vardır. M.S. 800 civarında ise Hintliler sıfıra benzer bir sembol kullanmışlardır. Hindistan'dan yayılan sıfır, M.S. 1400 yıllarında Avrupa'da da benimsenmiş ve kullanılmıştır. Sıfır sözcüğü büyük olasılıkla Arapça sifr sözcüğünden türemiştir. Sifr ise Hintçe'de boş anlamına gelen sunya sözcüğünün tercümesidir.
İnsanlar sıfır gibi bir sayısal değere 2000 yıl öncesine kadar başvurmaya gerek duymamışlardır.
Bunun temelinde yatan en önemli etken ise 0 rakamının temsil ettiği anlam ve yokluk kavramının ince bir çizgide ayrılmasıdır.
KİTAP OKUMANIN FAYDALARI
Kitap insanın en iyi dostudur sözünü duymayan yoktur eminiz. Kitap okumanın önemi üzerinde duracak olursak değineceğimiz çok nokta olacaktır. Kitapların dünyamıza kattıkları tartışılamaz boyutlardadır.
Kitap Okumak Bize Neler Kazandırır
İlk başta, her kitap keşfedilmeye başlanan yeni bir dünya demektir. Her yeni dünyada öğrenilecek onca şey, deneyimlenecek bir sürü durum vardır. Her kahramanda okuyucu yeni bir kimliğe bürünür, yeni arkadaşlar edinir ve yeni maceralar yaşar. Romanlarda her hikâye içinde kendini bulan okuyucunun kitaplar içinde bulduğu sadece bunlar değildir, kitap okumanın faydaları arasında daha çok bilgiye ulaşmak da vardır. Tarihi kitaplar, coğrafi bilgiler ve birçok şey ile ilgili de bilgi edinebilir hayal gücünün yanı sıra kültürel birikiminizi de arttırabilirsiniz. Bir düşünün denizler altına, aya ve uzaya, hiç gitmediğiniz gidemeyeceğiniz yerlere, hiç tanışamayacağınız insanlara kitaplar aracılığı ile ulaşırsınız.
Kitap okumanın faydaları arasında sadece genel kültürü de geliştirmek yoktur. Kitap okumanın aynı zamanda öğrencilerin okul başarılarını da arttırdığı bilinmektedir. Daha çok okuyan çocuklar ve gençler daha araştırmacı daha analitik düşünen bireylere dönüşürler. Aynı zamanda ülkemizdeki sınav sisteminde, kitap okumanın Türkçe sorularını cevaplamada ve belirli süre içinde soruları cevaplamada yardımcı olduğu aşikârdır.
Her gün gelişen ve sayıca çoğalan yayınevleri sayesinde de her tür kitaba her an ulaşma şansına sahibiz. Bu da yaşadığımız yüzyıl içinde ne denli şanslı olduğumuzun göstergesidir. Kim daha fazla bilgiye, kültüre ve hayal gücüne sahip olmayı istemez ki? Her sayfada yeni bir bilgi, her sayfada yeni bir bakış açısı her sayfada artan kelime dağarcığı ile kitaplar elimizin altındaki kişisel gelişim araçlarıdır. Artan kelime dağarcığı da iş bulmaktan insanlara kendini ifade etmeye ve karşınızdakini etkilemeye kadar birçok şeyde yararlı olacaktır. Siz de daha kültürlü, daha bilgili olmak yeni bakış açıları kazanmak, yeni yerler keşfetmek, yeni kültürler tanımak istiyorsanız bir kitabın sayfalarını çevirmeye başlayın.
ATATÜRK İLKELERİ NELERDİR?
Atatürk İlkeleri, önce dönemin tek partisi olan Cumhuriyet Halk Fırkası'nın program ilkeleri olarak benimsenmiştir. 1937'de çıkarılan bir kanunla 1924 Anayasası'na eklenen ilkeler, bu uygulama ile hukuken Türk ulusuna mâl edilmiştir
ATATÜRK İLKELERİ 6 TANEDİR BUNLAR;
1.CUMHURİYETÇİLİK
2.MİLLİYETÇİLİK
3.HALKÇILIK
4.LAİKLİK
5.DEVLETÇİLİK
6.İNKILAPÇILIK
Cumhuriyetçilik
Cumhuriyet; egemenliğin halkta olduğu devlet yönetimi demektir. Cumhuriyet, demokrasinin bir uygulama şekli olup halkın kendi kendini yöneterek, yönetimde söz sahibi olduğu rejim demektir. Cumhuriyetçilik ise devlet yönetiminde cumhuriyetin bulunması demektir.
Milliyetçilik
Atatürk'e göre millet; geçmişte bir arada yaşamış, bir arada yaşayan, gelecekte de bir arada yaşama inancında ve kararında olan, aynı vatana sahip, aralarında dil, kültür ve duygu birliği olan insanlar topluluğudur. Atatürk ve Türk ulusu sayesinde Türkiye Cumhuriyeti kuruldu ve bu sayede milliyetçilik ilkesi de ortaya koyulmuştur.,
Halkçılık
Halkçılık ilkesi, ulusal egemenliği ön planda tutar ve demokrasiyi benimser. Devlet, vatandaşın refah ve mutluluğunu amaçlar. Vatandaşlar arasında iş bölümü ve dayanışmayı öngörür. Ulusun devlet hizmetlerinden eşit bir şekilde yararlanmasını sağlar. Atatürk’ün halkçılık ilkesinden anlaşılan; toplumda hiçbir kimseye, zümreye ya da herhangi bir sınıfa ayrıcalık tanınmamasıdır. Bütün herkes kanun önünde eşittir. Halkçılık ilkesine göre; hiçbir kimse başkalarına karşı din, dil, ırk, mezhep veya ekonomik açıdan üstünlük sağlayamaz.
Laiklik
Laiklik, devletin vatandaşlarıyla olan ilişkilerinde inançlara göre ayrım yapmaması ve ayrıca, herhangi bir inancın, özellikle de bir toplumda egemen olan inancın, aynı toplumda azınlıkların benimsediği inançlara baskı yapmasını önlemesi demektir. Diğer bir tanımlamayla da devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan prensiptir ki devlet düzeninin, eğitim kurumlarının ve hukuk kurallarının dine değil, akla ve bilime dayandırılmasını amaçlar. Ayrıca, din işlerini kişinin vicdanına bırakarak bireyin din özgürlüğünü koruyabilmesini sağlar.
Laikliğe göre, insan yaşamında ibadetin dışında her türlü tasarruf, dîne (kutsal kitaba) göre değil, anayasaya, yasalara ve kurallara göre yapılır. Din, kişinin özel yaşamının bir parçasıdır. Laiklik ise din ve dünya işlerinin ayrılmasıdır
Devletçilik
Devletçilik, Mustafa Kemal Atatürk'ün 6 temel ilkesinden biridir. Ülkenin genel ekonomik faaliyetlerinin düzenlenmesi ve özel sektörün girmek istemediği veya yetersiz kaldığı ya da ulusal çıkarların gerekli kıldığı alanlara girmesini öngören ilkedir. Atatürk’ün devletçilik ilkesi; Türk toplumunun ulaşmak istediği çağdaş ve modern bir düzen için gerekli olan ekonominin güçlendirilmesi ve ulusallaştırılmasıdır. Devletçilik ilkesine göre, devlet ekonomiyle ilgili olarak doğrudan doğruya müdahale yapabilir. Ekonomik teşebbüsler sadece devlet tarafından yapılmayacak, özel teşebbüslere izin verilecek fakat hiçbir özel teşebbüs devlet kontrolünden ve teftişinden çıkamayacak.
İnkılapçılık
nkılapçılık (Devrimcilik), Türk ulusunun çağdaşlaşması yolunda yapılan Atatürk devrimlerinin benimsenmesi, geliştirilmesi ve her türlü tehlikelere karşı korunmasıdır.
Bu ilke, seçkinciliği açıkça yansıyan, halkla bütünleşmeye ve dolayısıyla demokratik yöntemlere büyük önem veren Türk milliyetçisi bir devrimcilik anlayışıdır. Kemalist Devrimcilik anlayışının iki yanı bulunur. Birinci yanı, eski düzenin geçerliliğini yitirmiş kurumlarını yıkıp, yerlerine çağın gereksinmelerini karşılayacak kurumları koymakla ilgilidir. Ama Kemalizm, bununla yetinmemekte, devrimciliği aynı zamanda sürekli olarak yeniliklere, değişimlere açıklık biçiminde anlatmakta ve kalıplaşmaya karşı çıkmaktadır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)